25 Şubat 2010 Perşembe

Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında "Türkiye’de ve Fransa’da Laiklik İlkesi" konferansı

GSU-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi ve Montpellier 1 Üniversitesi işbirliğince düzenlenen "Türkiye ve Fransa’da Laiklik İlkesi" konulu Konferans 2 Mart Salı günü, Montpellier’de gerçekleşecek.

Montpellier 1 Üniversitesi Rektörü Philippe Augé’nin açılış konuşmasını yapacağı konferansta, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Gérard Gonzalez, Doç. Dr. Emre Öktem ve Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, Türkiye’de laikliğin tarihçesi, AİHM önünde Türkiye ve Fransa’da laiklik hakkında konuşma yapacaklar.

Yer: Montpellier 1 Üniversitesi Hukuk Fakültesi 201 Numaralı Amfi / 14. Cadde Cardinal De Cabrieres / Montpellier - Fransa
Tarih ve Saat: 2 Mart Salı / 9.30 - 17.00
PARTIE I : Présidence par Alexandre Viala – Professeur à l’Université de Montpellier 1
Aspects historiques : la laïcité à marche forcée
10.00: L'histoire de la laïcité turque par Ahmet Kuyaş (Professeur à l’Université de Galatasaray)
10.30: L'histoire de la laïcité française par Eric de Mari (Professeur à l’Université de Montpellier 1, Vice-Président de l’Université)
11.00-12.00 : Discussion

PARTIE II : Présidence par Dominique Rousseau - Professeur à l’Université de Montpellier 1 Directeur du CERCOP
Aspects constitutionnels : la régulation de la laïcité
14.00: La laïcité devant la Cour constitutionnelle de Turquie par Ibrahim Kaboğlu (Professeur à l’Université de Marmara)
14.30: Le Conseil constitutionnel français et la laïcité par Eric Sales (Maître de conférences – Universités de Montpellier 1- CERCOP et Galatasaray)
15.00: Discussion

PARTIE III : Présidence par Frédéric Sudre - Professeur à l’Université de Montpellier 1 Directeur de l’IDEDH
Aspects européens : la laïcité consacrée
16.00: La laïcité turque devant la CEDH par Emre Öktem (Professeur Associé à l’Université de Galatasaray)
16.30: La laïcité française devant la CEDH par Gérard Gonzalez (Professeur à l’Université de Galatasaray, IDEDH)
17.00: Discussion et fin

24 Şubat 2010 Çarşamba

Tekel direnişi GSÜ’de ses buluyor

Galatasaray Üniversitesi’nde öğrenciler ve çalışanlar, 4/C yasasına karşı direnen Tekel işçileriyle dayanışma masası kurdu.

 Haber – Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

 
GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi öğrencileri ve çalışanları Tekel işçilerinin direnişine destek vermek amacıyla bir araya geldi. Tekel işçileriyle dayanışmak ve sürdürülen grevi üniversite gündemine taşımak amacıyla kurulan masada, öğrenciler ve akademisyenler gün boyunca dönüşümlü olarak bekliyorlar. Dayanışma masasının yanındaki panoda da hafta sonu ülke çapında yapılan Tekel işçilerine destek eylemleri için Ankara’ya giden öğrencilerin çektikleri fotoğraflar sergileniyor.

25 Şubat Perşembe günü saat 14:00’te üniversite kantininde bir forum düzenleyecek olan öğrenciler, Tekel işçilerinin mesajlarını aktaracak ve direnişin nedenlerini tartışacaklar. Tekel işçilerinin uygulanmaması için mücadele verdikleri iş yasasının, üniversite öğrencisinin ve çalışanının geleceğini de ilgilendirdiğini düşünen destekçiler, bütün GSÜ öğrenci ve çalışanlarını foruma bekliyorlar.

Geçen hafta üniversitede topladıkları yardımları direniş çadırına ulaştıran öğrenciler, işçilerin ihtiyaç duyulabileceği battaniye, giysi gibi eşyaları ve gıdaları toplamaya devam ediyorlar.

“Çifte standartlı gazetecilik, güvensizlik yaratıyor”

Antoine Spire, GSÜ’de verdiği konferansta, gazetecilere duyulan güvensizliğin, mesleki, ekonomik, politik gerekçeleri üzerinde durdu, her toplumun mevcut olandan farklı medyalar talep etmeye yetkin olduğuna değindi.


Haber: Ceyda Ulukaya
Fotoğraf: M. Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul)    “Sosyal asansörün çalışmadığı bir toplumda, yönetici konumundaki gazeteciler artık çoğunluğun dünyasında yaşamıyor. Muhabirler ise daha çok iş yapıp daha az kazanan ve gitgide sosyal güvencelerini yitiren çalışanlara dönüşüyor. Gazetecilere duyulan güvensizlik mesleğin bu çifte standardını sorgulamaktan geçiyor.”

Fransız gazeteci Antoine Spire, Galatasaray Üniversitesi’nde (GSÜ) verdiği “Gazetecilere Güvenebilir miyiz?” başlıklı konferansta, “çifte standartlı gazetecilik” olarak adlandırdığı, mesleğin değişen ekonomi-politik yapısının bu güvensizliğin merkezinde yer aldığı üzerinde durdu. 

TNT Ile de France Cinaps televizyon kanalının yöneticisi Spire, Fransa halkının yüzde altmışının gazetecilere güven duymadığına değinerek, yönetici ve muhabir gazetecilerin gittikçe birbirinden uzaklaşan çalışma koşullarına dikkat çekti. Karar verme yetkisi olmayan ve farklı hiyerarşilere tabi muhabir gazetecilerinse, işini kaybetme korkusunun mesleklerini icra etmelerinde en büyük engel olduğunu şöyle örnekledi:
“France Culture’de çalıştığım dönem, her sabah kırk kişinin katıldığı toplantılar yapıyorduk; toplantı odasında otuz sandalye var, yani her sabah on kişi ayakta. Sözleşmemin bitmesine iki ay kala bir sabah, işten çıkarıldığımı öğrendim, toplantı odasına gittim ve oturdum. O sabah, on iki kişi ayakta. Kimse ne sağıma ne soluma oturdu çünkü o gün ayrılacağımı öğrenmişlerdi.”

“İnternet, kolektif üretim olan gazeteciliği karşılamıyor”

Spire, internet teknolojilerinin çeşitli bloglar ve paylaşım siteleri dolayısıyla yarattığı gazetecilik pratiklerindeki çeşitliliğe de değindi: 
“Birçok eğitimli insanın yayınlarını paylaştığı bloglar var. İran’da inanılmaz bir şekilde muhalefetin örgütlenmesine katkı sağladı fakat internet tek başına, gazeteciliğin kolektif üretimine karşılık gelmiyor. En başta da kaynakların doğrulanması konusunda.”

Felsefe ve sağlık alanlarında da çeşitli yayınları olan Spire, gazetecinin angajmanının toplumsal çelişkileri sahneye koymak adına anlamlı bakış açıları sunmaktan geçtiğini vurguladı ve ekledi: 
“Toplumun kültürel ve politik tercihleri üzerinden kendini oluşturduğunu düşünürsek, her toplum mevcut olandan farklı medyalar talep etme gücüne sahip.”


 
Antoine Spire’in kişisel sitesi için: http://www.antoinespire.com/

22 Şubat 2010 Pazartesi

Gazetecilerin güvenilirliği GSÜ’de tartılışılacak

Fransız Gazeteci ve Felsefeci Antoine Spire Galatasaray Üniversitesi’nde “Gazetecilere Güvenebilir Miyiz? (Peut-on Faire Confiance Aux Journalistes?)” başlıklı bir konferans verecek.

Haber: Pınar Yurtsever

GSÜ-HA (İstanbul) İstanbul Fransız Kültür Merkezi ve Galatasaray Üniversitesi Medya Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (MEDİAR) ortaklaşa düzenlediği konferansta gazeteciliğin güncel sorunları tartışılacak. TNT Ile de France Cinaps televizyon kanalının yöneticisi olan Spire, aynı zamanda felsefe ve sağlık üzerine yayınlarıyla biliniyor.

Antoine Spire’in gazetecilik pratikleri üzerine vereceği “Gazetecilere Güvenebilir Miyiz?” başlıklı konferans, 23 Şubat Salı günü saat 16.30’da Galatasaray Üniversitesi Yıldızhan Yayla Salonu’nda gerçekleşecek. Katılım herkese açık ve ücretsiz. Spire’in hasta hakları, doktor – hasta ilişkisi, ötenazi kavramlarını tartışacağı bioetik konulu konferans ise 24 Şubat Çarşamba günü saat 10.00’da Marmara Üniversitesi Tarabya Kampüsü’nde takip edilebilir.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Fransa'da yaşayan Türklerin entegrasyon sorunu

Fransa'daki Türk göçmenlerine yardım erekli Elele Derneği'nin kurucusu ve başkanı Gaye Petek, Galatasaray Üniversitesi Oditoryumu'nda 16 Şubat günü 40 yıldır süren Türk göçünün geçirdiği evreleri ve bugünkü durumunu konu alan bir konferans verdi.

Haber-Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) GSÜ Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin “Çarşamba Toplantıları” kapsamında düzenlediği konferansta Gaye Petek 1968 yılında Fransa’nın işçi açığını kapatmak üzere bu ülkeyle imzalanan bir anlaşmayla başlayan Türk göçünün sonraki yıllarda getirilen sınırlamalara karşın artarak sürdüğünü belirtti. 1980’li yıllarda Fransa’ya giden ve büyük çoğunluğunun sol görüşlü siyasi göçmenlerden oluştuğu grubun Türkiye’ye geri döndüğünü açıklayan Petek, buna karşılık ekonomik nedenle gidenlerin zamanla ailelerini yanlarını aldırıp kalıcı olduklarını anlattı.

“İlk başlarda işçiler geçici olarak bulunduklarını düşündükleri yerde rahat hareket ediyorladı. Ne zaman ki artık Avrupa'ya yerleştiklerini kesin olarak gördüler kendi içlerine kapandılar. Avrupalı gibi olacağız endişesi duyup Türk olmayanlarla aralarına duvarlar ördüler.”

Göç Tarihi Ulusal Merkezi (CNHI) Yönetim Kurulu ve Fransa Entegrasyon Konseyi üyesi olan Gaye Petek, Türk göçmenler ile ilgili birçok toplumsal çalışmalar yürütüyor ve son olarak Hommes et Migrations dergisinin “Fransa’daki Türkler”, temmuz-ağustos 2009 sayısını yayına hazırladı. Petek konuşmasını etnik istatistiklerin Fransa’da yasak olması nedeniyle 650 000 civarında olduğu tahmin edilen Türk göçmenlerin, uyum sorunu çerçevesinde sürdürdü. Temel sorunun Türklerin içine kapanması olduğunu vurgulayan Petek, yoğun olarak birbirine yakın yerlerde oturduklarını, Türk kahvelerine gittiklerini, Türk lokantalarında yemek yediklerini, bütün sosyal aktivitelerini Türklerle beraber gerçekleştirdiğini Fransız toplumuyla herhangi bir diyaloga girmekten kaçındıklarını aktardı. Gaye Petek konuşmasını tamamladıktan sonra dinleyiciler, Petek'e sorularını ve yorumlarını aktardılar. Göçmenlerin kültürel kapanmalarının ev kadınları üzerinde nasıl bir baskı kurduğu sorusuna Petek şöyle cevap verdi:

“Türk kadınlarının % 83'ü Türk erkeklerle evleniyor. Çoğunlukla Türkiye'den ithal damat veya gelin geliyor. Bu gelinler genellikle annelerinin oğulları için beğendiği kadınlar oluyor. Burada büyümüş gençle Türkiye'den gelen genç arasında kültürel farklar var. Türkiye sürekli değişirken, kırk sene önce Fransa’ya gelen aileler geldikleri günkü kültürlerini korumaya çalışıyorlar. Türkiye’den gelen bir kadın Fransa’da daha kapalı bir hayatın içine giriyor. Burada yoğun şekilde kadına şiddet var ama bu çoğunlukla kadının kadına uyguladığı şiddet. Gelinler kocalarından çok kaynanalarının baskısı altındalar.Erkekler memnun olmasa da karşı gelmiyorlar çünkü onlar evden çıktıkları anda ikinci bir hayat yaşıyorlar. Bir çoğunun ikinci bir eşi var. ”
Petek, Türkiye Devleti'nin Fransa'daki Türk göçmenler için neler yaptığı sorusunu cevaplayarak sözlerini sonlandırdı. Türkiye'nin Fransa'ya maaşlı imam ve öğretmen gönderdiğini aktaran Petek bu memurların Türklerin Fransızlar ile kaynaşması için mesai dışı hiçbir katkı sunmadıklarını söyledi. İmamların türban sorunu zamanında ağızlarını açıp tek bir cümle söylemediklerini, öğretmenlerin ise 23 Nisan'da çocuklara marş okutup çayda çıra oynatmaktan başka kültürel hiçbir aktiviteye önayak olmadıklarını söyledi. Petek, Fransa'nın göçmenlere yaklaşımını da eleştirdi. Fransa'nın kültürel adaptasyon için hiçbir yardımda bulunmadığını söyledi:

“Fransa Devleti orijinal kültür evde, ikinci kültür de okulda öğretilir düşüncesinde. İyi bir özet gibi duruyor ama eğer bu iki kültür birbiriyle barışık değilse çocuk büyüyüp de sorgulamaya başladığında iki kültürü harmanlamakta zorlanıyor. Fransa gençleri orijinal kültürlerine ait çalışmalara teşvik etmeyerek, gençlere kültürel uzlaşı konusunda destek olmuyor.”

11 Şubat 2010 Perşembe

“Kamerayla İzdivaç” !f İstanbul’da

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunlarından Doğa Kılcıoğlu’nun yönettiği “Kamerayla İzdivaç” 14 – 16 Şubat tarihlerinde !f İstanbul’da gösterime giriyor.

Haber: Pınar Yurtsever

GSÜ_HA (İstanbul) Doğa Kılcıoğlu’nun yönettiği, kardeşi Can Kılcıoğlu’nun ise yardımcı yönetmenliğini yaptığı “Kamerayla İzdivaç” belgeseli, !f İstanbul – 9. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında 14 – 16 Şubat tarihlerinde izleyiciyle buluşuyor. Filmde, “Esra Erol’la İzdivaç” adlı evlilik programı yoluyla televizyon dünyasının arka planında yaşananlar anlatılıyor.

DeliCe Film, Article Z ve Fransız -Alman kanalı ARTE ortaklığıyla gerçekleşen "Kamerayla İzdivaç", Patrice Barrat’nın “Öteki Türkiye” serisi kapsamında ve Tuğrul Artunkal’ın editörlüğünde gerçekleştirildi. İki aylık bir çekim sürecini kapsayan film Ocak ayında ARTE’de yayımlandı.

Ekranda rahat görünen ancak sahne arkasında programın iyi geçmesi için dua eden sunucu Esra Erol, tempo yavaşladığında sunucunun kulağına tüyolar fısıldayan yönetmen ve programdan programa gezerek geçimini sağlayan daimi izleyicilerin yaşadıkları filmdeki karelerden bazılarını oluşturuyor.

Üniversite yıllarında çektiği Üç Kulaklı belgesel filmiyle 2003 Antalya Altın Portakal Film Festivali – En İyi Belgesel ödülünü alan Doğa Kılcıoğlu, 2007 yılında Can Kılcıoğlu’nun yönettiği 11 ödüllü Yoldaki Kedi adlı kısa filmin yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini de üstlenmişti.

Ayrıntılı bilgi ve biletler için:

http://2010.ifistanbul.com/tr/Movie/kamerayla-izdivac

7 Şubat 2010 Pazar

Master-Class’ta görsel medyaların geleceği tartışıldı

Galatasaray Üniversitesi ile Sorbonne Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Master Class” programında, her iki ülkenin sinema ve dizi sektörlerindeki gelişmeler, korsanla mücadele, güvenilirlik gibi sorunların yanı sıra toplu gösterimlerin önemi öne çıkan konulardı.

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi ile Sorbonne Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Master Class” programında, her iki ülkenin sinema ve dizi sektörlerindeki gelişmeler, korsanla mücadele, güvenilirlik gibi sorunların yanı sıra toplu gösterimlerin önemi öne çıkan konulardı.

Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında Paris 1 Panthéon Sorbonne Üniversitesi ile Galatasaray Üniversitesi Medya ve İletişim Araştırmaları Merkezi’nin (MEDİAR) ortaklaşa düzenledikleri Master Class programının ikincisi 28-29 Ocak 2010 tarihlerinde Paris’te gerçekleşti. “Fransa – Avrupa – Türkiye: Sinema – Televizyon – Yeni Medya: Kültürel Benzerlik ve/veya Farklılıklar” konu başlığı altındaki programa Fransız ve Türk öğretim üyeleri ve öğrencilerin yanı sıra her iki ülkenin sektör çalışanları ve İstanbul Fransız Konsolosluğu Görsel-İşitsel İşbirliği Bölgesel Ataşesi Luciano Rispoli de katıldı.

İki gün süren programın ilk gününde görsel-işitsel teknolojilerde gelinen son aşamalara değinilirken Fransa özelinde Avrupa pazarında yeni rekabet koşulları, Türk sinema endüstrisinin güncel konumu tartışıldı. Bu çerçevede Türkiye’den katılan yapımcı Mehmet Altıoklar son 10 yıldır, Türk Sinema endüstrisinin çok önemli gelişmeler kaydederek “stratejik sektör” özelliği kazandığını, yerli filmlerin genel film tüketimi içindeki payı açısından değerlendirildiğinde de Türkiye’nin ABD ve Hindistan’dan sonra üçüncü sırada geldiğinin altını çizdi. Bağımsız sinema prodüktörleri birliğinden Julien Rouch ve Ulusal Sinema Merkezi’nden (CNC) Catherine Cohen, Fransa’da sinemaya destek politikalarını özetleyerek, televizyonun rekabet değil tamamlayıcı gücünün önemine dikkat çektiler.

“Toplu gösterim ihtiyacı her zaman olacaktır”

Toplantının ikinci gününde ise televizyon ve sinemada kurmacaların gelişimi tartışıldı. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve MEDİAR Müdürü Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper Türkiye’de medya sektörünün ekonomi politik açısından konumunu ele alarak, güncel durumun etkilerini tartışmaya açtı. Ar. Gör. Ayşe Toy Par, sunumunda Türk sinemasının ve televizyon dizilerinin eğilimlerine ve bu konuda iki görsel iletişim aracı arasındaki “suç ortaklığına” değinirken, Türkiye’de “ev videosu” alanında hiçbir sayısal verinin olmamasının yarattığı belirsizlik ortamını ele alan Müge Özen, “korsan”la mücadelenin aciliyetini anımsattı. Doç Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, sinema ve televizyon izleyicilerinin tercihleri sorunundan hareketle, Türkiye’de uygulanan reyting ölçümlerinin “güvenirliliğini” tartıştı. Sinema salonlarının yaşadıkları küresel krizin, ve “Avatar” etkisiyle küçük salonların bile teknik donanıma yatırım yapma zorunluluğunun Stéphane Gaudet’nin sunumuyla ele alındığı oturumda, katılımcıların "20 sene sonra hala sinema salonu olacak mı?" sorusuna, Prof.Dr. François Garçon'un bu sorunun 19. yy sonunda da sorulduğunu hatırlatarak verdiği yanıt, toplu gösterim ihtiyacının her zaman olacağı yönündeydi.

Master Class, İstanbul Fransız Konsolosluğu Görsel-İşitsel İşbirliği Bölgesel Ataşesi Luciano Rispoli’nin "İkincisini düzenlediğimiz bu toplantı Fransa-Türkiye işbirliği açısından çok verimli geçti. Bir araya gelmesi şimdiye kadar zor gibi görünen Türk ve Fransız profesyonelleri buluşturdu. Masterclass vesilesiyle doğan tanışıklığın profesyonel alanda da işbirliğine dönüşeceğini umuyorum." sözleriyle sona erdi.