Haber-Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır
GSÜ-HA (İstanbul) GSÜ Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin “Çarşamba Toplantıları” kapsamında düzenlediği konferansta Gaye Petek 1968 yılında Fransa’nın işçi açığını kapatmak üzere bu ülkeyle imzalanan bir anlaşmayla başlayan Türk göçünün sonraki yıllarda getirilen sınırlamalara karşın artarak sürdüğünü belirtti. 1980’li yıllarda Fransa’ya giden ve büyük çoğunluğunun sol görüşlü siyasi göçmenlerden oluştuğu grubun Türkiye’ye geri döndüğünü açıklayan Petek, buna karşılık ekonomik nedenle gidenlerin zamanla ailelerini yanlarını aldırıp kalıcı olduklarını anlattı.
“İlk başlarda işçiler geçici olarak bulunduklarını düşündükleri yerde rahat hareket ediyorladı. Ne zaman ki artık Avrupa'ya yerleştiklerini kesin olarak gördüler kendi içlerine kapandılar. Avrupalı gibi olacağız endişesi duyup Türk olmayanlarla aralarına duvarlar ördüler.”
Göç Tarihi Ulusal Merkezi (CNHI) Yönetim Kurulu ve Fransa Entegrasyon Konseyi üyesi olan Gaye Petek, Türk göçmenler ile ilgili birçok toplumsal çalışmalar yürütüyor ve son olarak Hommes et Migrations dergisinin “Fransa’daki Türkler”, temmuz-ağustos 2009 sayısını yayına hazırladı. Petek konuşmasını etnik istatistiklerin Fransa’da yasak olması nedeniyle 650 000 civarında olduğu tahmin edilen Türk göçmenlerin, uyum sorunu çerçevesinde sürdürdü. Temel sorunun Türklerin içine kapanması olduğunu vurgulayan Petek, yoğun olarak birbirine yakın yerlerde oturduklarını, Türk kahvelerine gittiklerini, Türk lokantalarında yemek yediklerini, bütün sosyal aktivitelerini Türklerle beraber gerçekleştirdiğini Fransız toplumuyla herhangi bir diyaloga girmekten kaçındıklarını aktardı. Gaye Petek konuşmasını tamamladıktan sonra dinleyiciler, Petek'e sorularını ve yorumlarını aktardılar. Göçmenlerin kültürel kapanmalarının ev kadınları üzerinde nasıl bir baskı kurduğu sorusuna Petek şöyle cevap verdi:
“Türk kadınlarının % 83'ü Türk erkeklerle evleniyor. Çoğunlukla Türkiye'den ithal damat veya gelin geliyor. Bu gelinler genellikle annelerinin oğulları için beğendiği kadınlar oluyor. Burada büyümüş gençle Türkiye'den gelen genç arasında kültürel farklar var. Türkiye sürekli değişirken, kırk sene önce Fransa’ya gelen aileler geldikleri günkü kültürlerini korumaya çalışıyorlar. Türkiye’den gelen bir kadın Fransa’da daha kapalı bir hayatın içine giriyor. Burada yoğun şekilde kadına şiddet var ama bu çoğunlukla kadının kadına uyguladığı şiddet. Gelinler kocalarından çok kaynanalarının baskısı altındalar.Erkekler memnun olmasa da karşı gelmiyorlar çünkü onlar evden çıktıkları anda ikinci bir hayat yaşıyorlar. Bir çoğunun ikinci bir eşi var. ”
Petek, Türkiye Devleti'nin Fransa'daki Türk göçmenler için neler yaptığı sorusunu cevaplayarak sözlerini sonlandırdı. Türkiye'nin Fransa'ya maaşlı imam ve öğretmen gönderdiğini aktaran Petek bu memurların Türklerin Fransızlar ile kaynaşması için mesai dışı hiçbir katkı sunmadıklarını söyledi. İmamların türban sorunu zamanında ağızlarını açıp tek bir cümle söylemediklerini, öğretmenlerin ise 23 Nisan'da çocuklara marş okutup çayda çıra oynatmaktan başka kültürel hiçbir aktiviteye önayak olmadıklarını söyledi. Petek, Fransa'nın göçmenlere yaklaşımını da eleştirdi. Fransa'nın kültürel adaptasyon için hiçbir yardımda bulunmadığını söyledi:
“Fransa Devleti orijinal kültür evde, ikinci kültür de okulda öğretilir düşüncesinde. İyi bir özet gibi duruyor ama eğer bu iki kültür birbiriyle barışık değilse çocuk büyüyüp de sorgulamaya başladığında iki kültürü harmanlamakta zorlanıyor. Fransa gençleri orijinal kültürlerine ait çalışmalara teşvik etmeyerek, gençlere kültürel uzlaşı konusunda destek olmuyor.”