27 Ekim 2009 Salı

Başka bir iletişim mümkün

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenleri tarafından hazırlanan “Başka Bir İletişim Mümkün” serisi ticari çıkarların ön plana çıktığı, girift, karanlık ilişkilerin hüküm sürdüğü, kamu hizmeti perspektifinin iğdiş edildiği bir medya ve iletişim düzeninin atıl seyircileri, pasif tüketicileri olarak kalmaya mahkûm olmadığımızı savunarak çoğulcu, bu dünyanın kıyısına itilmiş insanları birbirine bağlayan bir iletişimin mümkün olduğunu söylüyor.

GSÜ-HA (İstanbul) Punto Yayınları tarafından yayımlanan “Başka Bir İletişim Mümkün” başlıklı bu üç ciltlik seri, tekelci medya ortamının sömürgeleştirdiği bir medya ortamında neler yaşandığını, geleneksel medyanın amansız saldırıcı gücü karşısında hangi silahlarla ve nasıl ayakta durabileceğimizi anlatıyor. Üç cepheden örneklerle bu mücadelenin taktik varyasyonlarını kurmaya, devasa büyüklükteki bir medya gücü karşısında, vicdan, adalet ve dayanışma duygularıyla yapabileceklerimizin altını çizmeye çalışıyor, alternatif yollar öneriyor.

Serinin ilk kitabı olan ‘Tüm Yönleriyle Topluluk Radyoları’, bir yönüyle yüzyıl başından, radyonun bir kitle medyası olarak kurumsallaşmaya başladığı o ilk yıllardan itibaren insanların kafasını kurcalamaya başlayan alternatif yayıncılık çizgisinin tarihine ışık tutarken, bir yandan da bu çizgi içinde kendine özgü bir gelenek olarak biçimlenen topluluk radyolarını ele alıyor.

İkinci kitap olan ‘Herkes için Web: Evrensel Kullanılabilirlik ve Tasarım’, “web erişimi ve kullanımının herkes için evrensel bir hak” olduğu iddiasından hareketle, mevcut web ortamlarının çoğunun, gerek içerik, gerekse de tasarım düzeyinde öncelikle tek bir kullanıcı tipine hitap ettiği fikrine vurgu yapıyor: Batılı, genç, erkek ve teknoloji/internet konusunda deneyimli. Mevcut web ortamlarının, kadın, çocuk, yaşlı, özürlü ve hatta farklı kültürlerden gelen kullanıcıların oluşturduğu çeşitliliği gözetmeyen ayrımcı bir yapıda geliştiğini ve içselleştirildiğini örnekler üzerinden ortaya koyan kitap, herkesi kapsayan bir “evrensel kullanılabilirlik” deneyimi için çözüm önerileri sunuyor.

Serinin üçüncü ve son kitabı ise dikkatini modern çağın belki de en güçlü ve en çok tartışılan medyasına yöneltiyor: Televizyon. Çok etkin ve yaygın bir kitle medyası olarak kabul gören televizyonun, ticari ya da devlet iktidarıyla şekillenen geleneksel tarihine alternatif olma adına geliştirilen tepkilerin derlenmeye çalışıldığı bu kitap, aynı zamanda etkileşim, katılım gibi kavramların izleyicinin gerçek anlamda özgürleştiği yeni bir televizyonculuk modeli içinde nasıl var edilebileceğini örnekler üzerinden tartışıyor.

“Paris’te Jön Türkler entelektüelin işlevini keşfetti”

“Jön Türkler’in Paris’i” filminin yönetmeni Georgeon, “Farklı bir politik çevreden gelen Jön Türkler’in Paris’te, entelektüelin siyasi ve sosyal yaşamda önemli bir yeri olduğunu keşfettiklerini ve Osmanlı’da aynı rolü oynamayı düşlediklerini” söyledi.

Haber-Fotoğraf: Ceyda Ulukaya-Pınar Yurtsever

GSÜ-HA (İstanbul) Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nün işbirliği ile düzenlediği konferanslar serisinin ilki 26 Ekim’de Galatasaray Üniversitesi’nde, yönetmeni François Georgeon’un da katılımıyla “Jön Türkler’in Paris’i” filminin gösterimiyle başladı. Gösterimin ardından filme konu olan Ahmet Rıza, Prens Sabahattin ve Yahya Kemal üzerinden Jön Türkler’in Paris ile nasıl bir ilişki kurdukları ve bu ilişkinin politik düşüncelerine yansımaları tartışıldı.

Jön Türkler’in Paris’ini akademik çalışmanın bir başka yolu olarak gören François Georgeon, filmi çekme nedenini şöyle açıkladı: “Bu dönemi daha çok belgeler ve Jön Türkler’in düşünceleri üzerinden tartışıyoruz. Dönemin dekoru olarak Paris’te geçen hayatları ve İkinci Meşrutiyet’e kaynaklık eden düşünceleri arasındaki ilişkiyi bolca fotoğraf ve kartpostal kaynakları kullanarak göstermeye çalıştım” dedi.

Jön Türkler’in lideri Ahmet Rıza, sosyolog Prens Sabahattin ve o dönem öğrenci olan şair Yahya Kemal’in Paris’te geçen dönemlerini konu alan filmin gösterimi sonrasında yapılan tartışmada, Georgeon, Paris’te yaşamanın Jön Türkler’in, entelektüelin siyasi ve sosyal yaşamda önemli bir yeri olduğunu ayırt etmelerini sağladığına işaret etti: “Farklı bir politik, kültürel çevreden gelen Jön Türkler, elbette 18. yüzyıl filozoflarını dolayısıyla devrimin öncülerini iyi tanıyorlar fakat entelektüelin sosyal, siyasi yaşamda önemli bir yeri olduğunu keşfediyorlar. Dolayısıyla Osmanlı’da da aynı yeri almanın, aynı işlevi görmenin düşünü kuruyorlar.”

Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Konferansları, bugün (27 Ekim) Enstitü merkezinde “Osmanlı Zamanın İzinde” ve 31 Ekim’de Pera Müzesi’nde “Abdülhamid Çağında İstanbul” ile devam ediyor. Simultane tercümenin yapıldığı konferanslara katılım ücretsiz ve herkese açık.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Leman Sam şarkılarıyla GSÜ’de


Haber: Pınar Yurtsever
GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi Öğrenci Konseyi 23 Ekim Cuma akşamı Leman Sam’ın katılacağı bir konser düzenliyor. Konserin gelirinin bir bölümü geçtiğimiz günlerde beyin kanaması geçiren ve halen hastanede yatan İletişim Fakültesi öğrencisi Aydın Öztek’in tedavisine destek amaçlı ailesine bağışlanacak.

Açık havada gerçekleşecek konserin biletlerine okul kantininde kurulan standlardan ulaşılabilir.

16 Ekim 2009 Cuma

Enerji politikalarının geleceği için AB-Türkiye işbirliği önemli


Avrupa Günleri’nde konuşan Fransa’nın Avrupa işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Pierre Lellouche enerji dünyasında iyi bir diyalog geliştirmek için Türkiye’nin AB ile işbirliğinin önemli olduğunu vurgulayarak Ermenistan ile hazırlanan protokolü ve yaşanan gelişmeleri olumlu bulduğunu belirtti. Avrupa Günleri’nde yoğun olarak enerji politikalarının serbestleştirilmesi, denetimin arttırılması ve etkinliğin sağlanması gerektiğinin altı çizildi.


Haber: Ceyda Ulukaya – Pınar Yurtsever
Fotoğraflar: Mızrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi Avrupa Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi’nin 8. Avrupa Günleri kapsamında bugün (16 Ekim) düzenlediği “Küresel Dengeler ve Enerji Politikaları” konulu konferansta Türkiye-Avrupa enerji ilişkilerinin siyasi, stratejik, ekonomik boyutları tartışıldı.

Avrupa Günleri’nin açılışında Fransa’nın Avrupa işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Pierre Lellouche “Dublin sonrasında Lizbon Anlaşması” başlıklı konuşma yaptı.

Lizbon Anlaşması’nı Avrupa’nın küreselleşmeyle yüzleşmesi olarak niteleyen Lellouche, projenin, küresel krizden çıkış, göç, çevre ve güvenlik sorunları çerçevesinde bir işbirliği projesi olduğuna değindi. Lellouche, enerji dünyasında iyi bir diyalog geliştirmek için Türkiye’nin AB ile işbirliğinin önemini vurgularken Akdeniz Birliği’nin de bir Avrupa dinamiği yaratmadaki rolüne dikkat çekti.

Türkiye-Fransa ilişkilerinin AB üyeliği sorunsalına indirgenemeyeceğinin altını çizen Bakan, Ermenistan ile hazırlanan protokolü ve yaşanan gelişmeleri olumlu bulduğunu ifade etti.

Enerjide kaynak çeşitliliği daha sağlıklı

Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi Necdet Pamir, enerji politikalarının güvenlik, sanayi, ekonomi ve tarım politikalarıyla birlikte örgütlenmesi gerektiğini vurguladı ve ekledi:

“Türkiye gaz ihtiyacında yüzde 63 oranında Rusya’ya bağımlıdır. Enerji arz güvenliği bakımından bu oranın yüzde 30’u aşmaması gerekir, kaynakları çeşitlendirmek önemli.”


TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Bahadır Kaleağası ise Lizbon Anlaşması temelinde “AB üyesi ülkelerin hedeflerini, enerji altyapılarını güçlendirmek, enerji piyasalarını serbestleştirmek, düzenleyici kurul ve işletmeler arası işbirliğini sağlamak ve 2020’ye kadar yüzde 20 oranında enerji tasarrufunun yanı sıra mevcut enerji tüketiminin yüzde 20’sini yenilenebilir enerjiye dönüştürmek olarak sıraladı.

Enerjide devlet hala etkili bir aktör

Galatasaray Üniversitesi’nden Anlam Altay ve Sinan Yüksel ise enerji politikalarının oluşumuna Avrupa – Türk Rekabet Hukuku perspektifinden baktı. Kentleşme ve sanayileşmenin artmasıyla enerji tüketimi ve enerjiye ihtiyacın arttığını belirten Yüksel, Türkiye’de enerji politikalarının devlet tekeli üzerine inşa edildiğini ve devletin ortadan çekilmesine rağmen halen etkinliğini sürdürdüğünü vurguladı.

Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nun (EPDK) lisanslama faaliyetinin piyasanın serbest ve rekabete açık olma niteliğiyle çelişkili olduğunu vurgulayan Yüksel, “Ancak bu lisanslama faaliyetinin altında bir kaygı yattığını söylemek yanlış olmaz. Devlet, enerji gibi büyük altyapı gerektiren sektörlerden tekelini çektiği zaman ardında doğal tekeller bırakıyor.” dedi.

Çevre için alternatif kaynaklar ve enerjinin etkin kullanımı gerekli

Galatasaray Üniversitesi’nden Salim Sağlam, petrol üretiminin son noktası olarak tanımladığı peak oil’in enerji politikalarında tek başına belirleyici olamayacağını bununla birlikte alternatif kaynakların da bulunması gerektiğine dikkat çekti.

Craiova Üniversitesi’nden Silvia Maria Diga, AB Enerji politikası bağlamında Romanya enerji sektörünü örnek olarak ele aldı. Enerji etkinliğinin, çevre kirliliğini önemli ölçüde azalttığını vurgulayan Diga, etkinliği artırmak içinse denetimlerin yoğunlaştırılması gerektiğini vurguladı. Romanya’da 1990 yılından günümüze kadar sürdürülebilir enerji stratejileriyle ilgili yaklaşık 400 yasa çıkarıldığını, bu yasalar çerçevesinde ulusal bir komisyon kurulduğunu belirten Diga “Enerji tüketiminin etkinliği en yeni teknolojilerin kullanımına ve denetimlerin etkin bir şekilde yapılmasına bağlıdır. Romanya Avrupa’daki enerji stratejilerinde önemli bir yere sahiptir ve Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu diğer ülkelerle birlikte bir oluşum kurularak bölgesel değerlerle bir strateji oluşturulmalıdır.” dedi.

Paris II Panthéon Üniversitesi’nden Eleonora Russo “Avrupa enerji politikası önündeki yasal engeller” başlıklı konuşmasında sağlam bir hukuki temelin eksikliğinden, enerji politikalarını düzenleyen EUROTOM ve CECA anlaşmalarının marjinal bir nitelik taşıdığını dile getirdi.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Avrupa Günleri’nin konusu enerji politikaları


Bu yıl sekizincisi düzenlenen Avrupa Günleri’nde “Küresel Dengeler ve Enerji Politikaları” masaya yatırılıyor. Avrupa Günleri’nin açılışında Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Pierre Lellouche referandum sonrası Lizbon Anlaşması’nın durumunu ele alan bir konferans verecek.

Haber: Pınar Yurtsever

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi Avrupa Araştırma ve Dökümantasyon Merkezi tarafından düzenlenen 8. Avrupa Günleri’nin programında Bakan Lellouche’un “Dublin sonrasında Lizbon Anlaşması” başlıklı konferansı ve “Küresel Dengeler ve Enerji Politikaları” konulu uluslararası toplantı yer alıyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde kilit konumda bir görevde bulunan Bakan Lellouche, konuşmasında İzlanda’daki referandum sonrasında Lizbon Anlaşması’nın durumunu ele alacak.

Enerji güvenilirliği, enerji tedariki ve kullanımı konularının işleneceği ikinci bölümde ise uluslararası ekonomi, hukuk ve strateji alanlarında sunumlar yapılacak. Enerji konusunda ülkemizin önde gelen uzmanlarından Necdet Pamir’in, dünya, Avrupa ve Türkiye ekseninde enerji ilişkileri ve politikalarını inceleyen konuşmasının ardından Avrupa – Türkiye enerji ilişkilerini Brüksel’de çok yakından izleyen Bahadır Kaleağası, bu ilişkilerdeki son gelişmeleri anlatacak.

Enerji ilişkileri, enerji politikasının yasal boyutları, enerji ekonomisi ve Kafkasya odaklı stratejik sorunların inceleneceği toplantı, 16 Ekim Cuma günü Galatasaray Üniversitesi Aydın Doğan Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Tüm katılımcılara açık ve ücretsiz olan 8. Avrupa Günleri kapsamında Fransızca – Türkçe simültane çeviri yapılacak.

Ayrıntılı bilgi için:
Galatasaray Üniversitesi Avrupa Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi
(212) 227 44 80 (260) Aytül Dinçer, aydincer@gsu.edu.tr

12 Ekim 2009 Pazartesi

İstanbul Filarmoni Derneği konserleri başlıyor

Galatasaray Üniversitesi geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene de İstanbul Filarmoni Derneği konserlerine ev sahipliği yapıyor.

GSÜ-HA (İstanbul) İstanbul Filarmoni Derneği konserleri 2009-2010 dönemi Galatasaray Üniversitesi Coşkun Kırca Salonu'nda başlıyor. Konserler 24 Mayıs'a kadar her pazartesi devam edecek.

Konser serisi 12 Ekim’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nın Türk Bestecileri Konseri ile başlayacak. Prof. Mesut İktu'nun hazırladığı açılış programında keman, piyano, viyola, klarinet ve flüt yer alacak. Konserler saat 19:30'da başlayacak.

Program:
26 Ekim  Piyano Resitali - Melin Molla

9 Kasım  Keman & Piyano Resitali - Musa Albürek & Leyla Yenisey Artay
23 Kasım   Şan Resitali – Alin Aylin Yağcıoğlu & Leyla Yenisey Artay

7 Aralık  Klasik Türk Müziği Konseri – Şebnem Ünal & Renan Koen & Nermin Kaygusuz
14 Aralık  Keman & Arp Resitali – Bahar Biricik & Yonca Özkan Bilenoğlu
21 Aralık  Piyano Resitali – Selen Bucak

4 Ocak   Keman Resitali – Nilay Karaduman Yağan & Burcu Aktaş Urgun
11 Ocak   Piyano Resitali – Haluk Tarcan
18 Ocak   Trio Pan – Ayla Uludere & Özlem Noyan & Aygül Günaltay Şahinalp

1 Şubat     Piyano Resitali – Ofelya Aleskerova
15 Şubat   Viyolensel & Piyano Resitali – Elif Önal & Yiğit Ülgen

1 Mart     Keman & Piyano Resitali – Bahar Biricik & Nilay Karaduman Yağan & Gülden Teztel
15 Mart    Trakya Üniversitesi Akademik Orkestrası
29 Mart    Klasik Türk Müziği Konseri – Nermin Kaygusuz & Ayşegül Kostak Toksoy & Dilek Zertun

5 Nisan     Piyano Resitali – Ayça Yılmaz
12 Nisan    Şan Resitali – Artem Makarov
26 Nisan    Klasik Türk Müziği Konseri – 3Dem Ensemble & Bekir Şahin Baloğlu & sami Dural & Bilen Işıktaş & Emir Altuğ Karakaya

10 Mayıs    Piyano Resitali – Sabina Hasanoğlu
24 Mayıs   Piyano Resitali – Vasif Gasanov

7 Ekim 2009 Çarşamba

“Bir minibüs alıp içinde gazete basmayı düşündüm”

Galatasaray Üniversitesi’nde açılış dersi veren gazeteci Umur Talu, mesleki yaşamında karamsarlığa kapıldığı dönemler olsa da umutlu olduğunu ve işini çok sevdiğini söyledi. Talu, dersinde etik ve temiz gazetecilik kavramlarının tartışmalı olduğuna dikkat çekerek “Hiçbir çamuru, kiri sorgulamayan temiz gazetecilik anlayışı işin özünü maskeliyor” dedi.

Haber: Ceyda Ulukaya
Fotoğraf: Pınar Yurtsever

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi 2009-2010 öğretim yılına gazeteci Umur Talu’nun açılış dersiyle başladı. Otuz yıllık mesleki deneyimlerini, medya sektöründeki dönüşüm manzarası eşliğinde paylaşan Talu, gazeteciliğin işlevinin belli mesafeler koyarak hakikatin bir kısmını ortaya çıkarmak olarak niteledi. Talu, gazetecilik mesleğinde öncelikleri “Böyle bir imkanı olmayanların, kendi sesini duyuramayanların, döneme, duruma göre sesleri bastırılmış olanların sesini duyurmak, tamamını göremedikleri tabloyu tamamlamak” şeklinde sıraladı.

“Kiri, çamuru sorgulamadan temiz gazetecilik olmaz”

Gazetecilerin üzerindeki baskıların çok ve çeşitli olduğunu belirten Umur Talu, bu doğrultuda bir çok gazetecinin part-time iyi, part-time kötü gazeteci olduğunu söyledi.

Talu, etik kurallar konusunda başlarda kendisinin çalışmalara katkı verdiğini ancak daha sonra bu kavramların da tartışılabileceğini gördüğünü ifade ederek “etik” ya da “temiz gazetecilik” anlayışlarını da her zaman gerçekçi bulmadığını ekledi: “Yazdıkları belki tamamen doğru ama yazmadığı bir ton şey var. Hiçbir çamuru, kiri sorgulamayan temiz gazetecilik anlayışı işin özünü maskeliyor.”

“Uyandım, yerleşmemeye başladım, artık kendimi de götürmüyorum”

Otuz yılda, 16 yıl Milliyet olmak üzere toplamda 10 gazetede çalışan Talu’ya en çok çalıştığı gazetelerden ayrılma nedenleri ve yeni bir gazetede varolma koşulları soruldu. Bulduğu çözümün “hiçbir yere yerleşmemek” olduğunu söyleyen Umur Talu “Milliyet’ten kovulduğumda eşyalarımı kamyonla taşıdım, kendimi neredeyse duvarlardan kazıdım. Sonra uyandım, yerleşmemeye başladım, sonra daha da uyandım kendimi de götürmemeye başladım. Zaten gidecek çok da yerim yok aslında.”

Talu, Milliyet’ten ayrılmasının ‘Aydın Doğan’ın istediği yasaya muhalefet’ olduğunu hatırlatarak, o dönem, bir süre hiçbir yerde tek kelime yazamadığını ekledi: “Cumhuriyet de dahil, tek kelime yazamadık çünkü o sıra eleştirme potansiyelin olan her şeyden ürkülüyordu”

“Yapamadım ama düşündüm, hayal varsa umuttur”

İletişim öğrencileri için karamsar bir tablo çizmemeye özen gösteren Talu, sözlerini gazeteciliğe dair bir hayaliyle sonlandırdı:

“Bütün bu istifalar, kovulmalar neticesinde bir minibüs alıp içinde gazete kurmayı düşündüm. Öğrencilikte de bildiri basardık, hani o usul, mahalle mahalle gezecek. Yapamadım ama düşündüm, hayal varsa umuttur."

5 Ekim 2009 Pazartesi

Üniversiteliler trafik cinayetinin sorumlularını protesto etti

Kaldırıma çıkan minibüsün katlettiği Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Erlbruz Bilge'nin arkadaşları, trafik cinayetine dikkat çekmek için 3 Ekim Cumartesi günü Ortaköy'den Beşiktaş'a yürüdü.


Haber-Fotoğraf: Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Lisesi mezunu ve Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü 3. sınıf öğrencisi Elbruz Bilge 26 Eylül Cumartesi günü Beşiktaş'ta, bir minibüsün aşırı hızla kaldırıma çıkarak kendisini ezmesi sonucu hayatını kaybetmişti. Kazadan bir hafta sonra Galatasaray Üniversitesi'nde toplanan arkadaşları önce bu tür cinayetlerin önlemesi için tedbir istemiyle imza topladılar ardından basın açıklaması yaptılar.

Basın açıklamasında Elbruz Bilge’nin başına gelenin kaza değil cinayet olduğunu belirten öğrenciler “Yayaya saygının olmadığı bu ülkede, sürücülerin yaşam hakkına saygı duymasını, yetkilendirdiğimiz insanların artık görevlerini yerine getirmelerini talep ediyoruz. Bu çarpık düzenin ıslah edilmesi ya da tümden kaldırılması konusunda kamuoyunu ve sivil toplum kuruluşlarını ısrarcı olmaya davet ediyoruz.” dediler.

Basın açıklamasının okunmasından sonra Galatasaray Üniversitesi'nden yürüyüşe başlayan grup kazanın olduğu saatlerde Beşiktaş'a vardı. Olayın yaşandığı yere “tüm sevenlerin” yazılı siyah çelenk bırakan grup uzun bir süre alkışla tepkilerini gösterdiler ve trafik cinayetine dikkat çekmeye çalıştılar.