19 Nisan 2010 Pazartesi

“Kahvede subay yok, bu nasıl iştir?” *

Ömer Laçiner, 16 Nisan Cuma günü GSÜ Yıldızhan Yayla Salonu’nda “Ordu ve Siyaset” başlıklı bir konuşma yaptı. Laçiner, Ordu’nun Türk siyasi hayatında üstlendiği rolü tanımladığı konuşmasında, askerin sivil siyasetin olgunlaşmasına izin vermesi gerektiğini vurguladı.
Haber – Fotoğraf : Özgür Erdem Uzun – Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ – HA (İstanbul) Birikim Dergisi editörü ve yazarı Ömer Laçiner, Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Kulübü’nün davetlisi olarak katıldığı panelde, konuşmasına orduların modern öncesi devletlerde asli unsur olduğunu söyleyerek başladı. Ordudan uzaklaştırıldığı 1971 yılına kadar subaylık yapmış olan Laçiner, orduların artık modern toplumlarda ikincil bir rol üstlendiğini söyledi. Toplumları var eden yapının modern zamanlarda ordu değil; geniş anlamda ekonomik faaliyetleri yürüten sivil aktörler olduğunu belirten Laçiner, ülkelerin artık savaş kaybetse bile ayakta kalabildiğini belirtti.

Türk Ordusu’nun kendisini siyasi yaşamda bir aktör olarak dayatmasını, Cumhuriyet’i askeri kadroların kurmasına bağlayan Laçiner, 70’lere kadar Ordu’nun kendisini ayrıca ülkenin devrimci neferi olarak gördüğünü de belirtti. Türkiye halklarının asker doğmadığını dile getiren Laçiner, Osmanlı Devleti’nde ordu-millet anlayışının ilk kez 1. Dünya Savaşı öncesindeki süreçte seferberliklerle ortaya çıktığını söyledi. Laçiner, zamanla bu söylemin iktisadi ve endüstriyel faaliyetleri bir kuvvet aracı olarak görmeye yol açan militarist bir yapıya büründüğünü şu sözlerle açıkladı:

“Latin Amerika gibi doğal sınırları belli bir coğrafyada büyük bir orduya ihtiyaç yoktur. Türkiye’nin sırf Ortadoğu’da olduğu için, güçlü bir ordusu olmadan yaşayamayacağı korkusu yaratılıyor. Bu korku orduyu devletin çekirdeği olarak görmesine neden oluyor. Devletin bütün planlarını ordu yapılanması üzerine kurup, bütün kaynaklarıyla tank, top, tüfek yaparak saldırmayı düşünmesi, düpedüz yayılmacı ve militarist bir bakış açısıdır.”

Ordu’nun modern toplum algısı

Ordu’nun modernleşmiş olarak öngördüğü itaatkar toplum modeline karşın; gerçek modern toplumlardaki bireylerin olgun düşünen, özgüven sahibi ve özgürlükçü karakterlere sahip olması gerektiğini söyleyen Laçiner’e göre; sivil aktörlerin, Türkiye’de giderek daha ön plana çıkmaya başlaması da ordunun baskınlığından rahatsız olduğunu gösteriyor. 1970’deki 15-16 Haziran Olayları’nın Türk subaylarında bir kırılma yaşattığını söyleyen Laçiner, öncesinde Ordu’nun sosyalizme mesafe almadığını ama bununla birlikte onu uygulayacak müessese olarak da kendisini gördüğünü belirtti:

“Sokağa dökülen yüz binlerce işçiyle karşı karşıya gelen Ordu, kendisi dışında bir siyasi aktörle karşılaşınca sola sert bir şekilde tavır aldı.”
Ordu mensuplarının yaşadığı değişime sosyal açıdan da yaklaşan Laçiner, 1970 Öncesi dönemde asker-sivil etkileşiminin günümüzden daha fazla olduğunu; günümüzde lojmanlarda yaşayan, orduevlerinde sosyalleşen askerlerin, önceden insanlarla kahvelerde oturup dertleşebildiğini, halkın sorunlarını daha yakından takip edebildiğini söyledi. Ordu’nun iktisadi gücüne de değinen Laçiner, Türkiye’nin büyük ekonomik güçlerinden olan Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun dünyada başka bir örneğinin olmadığını belirtti. 1980 sonrasındaki Ordu’yu büyük sermaye sahibi bir kurum olarak tanımlayan Laçiner, ordunun sermaye ile olan ilişkisini ve ekonomik imtiyaz sahipliğini, Ordu’nun mevcut erkinde bir etken olarak gösterdi.

Konuşmasının sonunda çatışmanın modern toplumun lokomotifi olduğu fikri üzerinde duran Laçiner, darbelerin bu duruma olumsuz etkisini şöyle açıkladı:
“Bugüne kadar siyasi çatışmanın ortaya çıktığı durumlarda hep birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulduğu söylendi. Halbuki, modern toplum, çelişki ve çatışma içinde gelişir. Askeri gücün görevi 80 Darbesindeki gibi çatışmanın aktörlerini bertaraf etmek değil, çatışmanın kurallı olmasını sağlamaktır.”

*Cemal Süreya