GSU-HA (İstanbul) GSÜ Edebiyat Kulübü’nün davetlisi olarak kulübün kuruluş toplantısına katılan ve çıkarılması planlanan dergi çalışmasına destek veren Cezmi Ersöz, toplantının ardından öğrencilerle söyleşti.
Konuşmasına kendi yazma serüveninin başlangıcını anlatarak başlayan yazar, üniversite yıllarında Beyoğlu’nun arka sokağındaki bir handa bulunan bir muhasebecide çalışarak geçimini sağladığını ve bu işyerinde hayatına uçuk tiplerin girdiğini anlattı. İlk hikâyesi olan ‘Ayakkabımdaki Kurumuş Kan Lekesi’ni bu dönemde yaşadığı bir olaydan yola çıkarak kaleme aldığını söyleyen Ersöz, kendisini her zaman kaybetmişlere ve umutsuzlara yakın bulduğunu ve hikâyelerini onların üzerine kurduğunu anlattı:
“Yazarken hayatın içinde olmak benim için çok önemlidir. Mesela ilk hikâyemi bir pazarda buldum. Kendime yeni elbise alacak kadar param yoktu, onun için ikinci el satan yerlerden giyiniyordum. Bir gün o pazarlardan birinde bir çift ayakkabı beğendim. Ancak ayakkabının üzerinde kahve lekesi gibi bir şey vardı. Adama bunun ne lekesi olduğunu sordum. Meğer ayakkabılar Sansaryan Han’daki işkencehaneden geliyormuş. Falakadan çıkan insanlar, ayakları şiştiği için ayakkabılarını orada bırakıyorlarmış. Polisler de haftada bir o ayakkabıları toplayıp adama satıyorlarmış. Sonra bunu anlattığım öykümle ödül aldım.”
Kendi yazınının yanı sıra okumalarına da değinen Ersöz, Stendhal’ın ‘Aşk Üzerine’ kitabı üzerine düşüncelerini dinleyicilerle paylaştı. Daha sonra salondakilere edebiyat testi yapan yazar, sorularını doğru cevaplayan iki kişiye kitap hediye etti.
Ersöz, kendisine üslubunda kimlerin etkisi olduğu sorulduğunda, öncelikli olarak Oğuz Atay, Vüs’at O. Bener, Yusuf Atılgan ve Bilge Karasu isimlerini sıraladı. Orhan Pamuk ve Nobel’le ilgili değerlendirmesi istendiğinde ise Ersöz, hiçbir jürinin objektif olmadığını ama Orhan Pamuk’un yabana atılmayacak bir romancı olduğunu söyledi. Nobel’in Türkiye’ye geç geldiğini belirten Ersöz, şunları söyledi:
“Bana soracak olursanız Nobel alacak birisi varsa o da Oğuz Atay’dı. Benim için Oğuz Atay’ın yeri her zaman ayrıdır. O da umutsuzları, kaybetmişleri yazıyor, derin bir acıyı yazıyor. Ama o, benim aksime acılarına mesafe alabiliyor, onlarla dalga da geçebiliyor.”
Ersöz, son olarak edebiyatın çok zengin bir oyun alanı olduğunu ve gençlerin kalıplara sıkışmaması gerektiğini hatırlatarak konuşmasını bitirdi.