26 Kasım 2009 Perşembe

Uluç ve Özgentürk öğrencilere mesleki yaşamlarında olumlu düşünmeyi önerdi

Hıncal Uluç ve Nebil Özgentürk 24 Kasım Salı günü Galatasaray Üniversitesi'nde öğrencilerle buluştu. Soru cevap şeklinde ilerleyen söyleşide Uluç ve Özgentürk mesleki yaşamlarına ilişkin deneyimlerini paylaştı.

Haber-Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul)  Televizyonda Yaşamdan Dakikalar adlı bir program hazırlayan gazeteci yazar Hıncal Uluç ve Yönetmen Nebil Özgentürk İşletme Kulübü’nün davetiyle öğrencilerle bir araya gelerek mesleki yaşamda edindikleri deneyimleri öğrencilere aktardı.

Soru-cevap şeklinde gerçekleşen söyleşide Hıncal Uluç gazetecilikte ifade özgürlüğünün öneminin altını çizerek gazeteciliğe başladığı 1957 yılından beri ifade özgürlüğünün uygulanmadığını söyledi:

“Meselenin özü ifade özgürlüğü. Bir adam size küfrederken bile aslında bir şey anlatmak istiyor. Bunu usturuplu bir şekilde anlatamadığı için sövüyor. Bunu anladığımız zaman eleştirmek de sorun olmayacak.”

Nebil Özgentürk ise mesleki tutumunu anlatırken Don Kişot olmaya çalışmadığını, kendisine büyük alanlar yaratmadan olumlu işler yapmaya gayret ettiğini söyledi:

“Ben iyi şeyler anlatma refleksi geliştirdim. Çekindiğimden değil, iyi hikayeler anlatmak hoşuma gidiyor. Atilla İlhan’ı anlattım. Eski arkadaşları siyasi görüşlerindeki farklılaşma nedeniyle terk etmişler. Bunu anlatırken Atilla İlhan’ın gözünden yaş geldi. Benim için önemli olan bunu polemiğe girmeden anlatabilmek.”

Hıncal Uluç Galatasaray Kulübü'nün Cemal Nalga olayı ile ilgili aldığı cezanın sorulması üzerine asıl sorunun Galatasaray'da değil Türkiye Basketbol Federasyonu'nda ve spor medyasında olduğunu söyledi ve ekledi:

“Asıl sorun bir oyuncunun hazırlık maçında cezalı sayılması. Bunu kimse tartışmıyor. Spor medyası bunu görmezden geliyor. Bilerek insanları yanlış yönlendiriyor. İçiniz rahat olsun Galatasaray'da sahtekarlık yok. Aptallık var. O da her yerde oluyor.”

Özürlü Haklarına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri

İstanbul Barosu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği 2 Aralık Çarşamba “Özürlü Haklarına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri: Erişilebilirlik” başlıklı bir seminer düzenliyor.

GSÜ-HA (İstanbul) İstanbul Barosu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı ve Omurilik Felçlileri Derneği bir araya gelerek düzenlediği özürlü haklarının konu  edildiği seminer Galatasaray Üniversitesi Aydın Doğan Oditoryumu’nda gerçekleşiyor.

Tüm gün sürecek seminerin amacı  özürlü haklarına erişimin önünü tıkayan sorunların kaynağına inebilmek ve çözüm yolları üzerinde tartışabilmek. Bununla birlikte özürlü hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ile devlet kurumlarını, akademisyenleri,  avukatları bir araya getirerek görüş ve bilgi alışverişi sağlamak.

Seminerde Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, ayrımcılık suçunun özürlüler bakımından değerlendirilmesi, çalışma yaşamında özürlülük ve idarenin özürlülere karşı sorumluluğu konuları ele alınacak.

Seminer herkese açık ve ücretsiz.

Kültürlerarası iletişim, Avrupa Birliği ve Türkiye

Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında Amiens’de düzenlenen Kültürlerarası İletişim Kolokyumu’nda kültürel temaslar, kültürlerarası iletişimin ortak inşaları konuları tartışılırken Prof. Dr. Roger Sages, “Türkiye, Avrupa ülkeleri için çokkültürlülüğe açılan bir kapı olabilir” dedi. 

Haber: Pınar Yurtsever – Ceyda Ulukaya

GSÜ-HA (İstanbul)  Galatasaray Üniversitesi Medya Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (MEDIAR) ve Picardie Jules Verne Üniversitesi (UPJV), Picardie İdari ve Siyasi Araştırmalar Üniversite Merkezi, Uygulamalı Psikoloji Laboratuarı ve Habiter PIPS araştırma grupları tarafından ortaklaşa düzenlenen kolokyumda, farklı disiplinlerden katılımcıların sundukları bildirilerle Kültürlerarası İletişim tartışıldı. 

Picardie Jules Verne Üniversitesi Rektörü Georges Fauré  açılış konuşmasında, tarihte savaşlara tanıklık eden Somme Bölgesi’nde kültürlerarası iletişimin tartışılmasının barış ve hümanizm yolunda temel bir görev olduğunu anımsattı. Fransa’da Galatasaray Konsorsiyumu’nu oluşturan ilk yedi üniversiteden biri olan UPJV’nin Türkiye ile bağlarının önemini anımsatan Fauré, Galatasaray Üniversitesi gibi prestijli bir kurumla ortak çalışmalara imza atmanın gururunu taşıdıklarının altını çizdi. Kolokyumun gerçekleşmesinde aktif rol alan Prof. Patrick Denoux ve Prof. Lucy Baugnet bu projenin gelişim sürecine değinerek programa ilişkin bilgi verdiler. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve MEDIAR Müdürü Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper, 50’li yıllarda daha çok kişilerarası iletişim açısından incelenen kültürlerarasılığın,  hızla değişen dünyamızda ülkeler arası alanları da kapsadığını ve küreselleşen dijital iletişim ağlarıyla birlikte yeni araştırma konularını gündeme getirdiğini belirtti. 

Kültürlerarasılık açısından laiklik ideallerinin öneminden, eğitim amaçlı bir Avrupa ağı çerçevesinde yaşanan kültürel deneyimlere ve Fransa’daki Türk çocuklarının “Türkleştirilmesi” olgusuna birçok farklı kültürlerarasılık deneyimine ilişkin araştırma sonuçlarının tartışıldığı ilk günde, İsveç Lund Üniversitesi’nden Prof. Dr. Roger Sages, sunumunda “Çok kültürlü bir şehir olan İstanbul’da geçmiş bir çocukluk” deneyiminden hareketle Türkiye’deki çokkültürlülüğün Avrupa için bir model oluşturabileceğini belirtti.

Kültürlerarası iletişimde medya

Prof. Dr. Merih Zıllıoğlu ve Ar. Gör. Murad Özdemir ise “Kültürel Temas Alanı Olarak Belgesel Filmler” konulu ortak çalışmalarıyla 1980’lerden itibaren gittikçe yaygınlaşan yeni video teknolojilerinin belgesel filmlere özellikle egemen-yabancı kültür ikilemi etrafındaki yansımalarını inceleyen çalışmalarını sundular. Sinema üzerine diğer bir inceleme ise Dr. Ayşe Toy Par ve Ar. Gör. Gülsenem Gün tarafından sunulan “Türk Sineması’nda dış göç temalı filmlerde mekân kullanımı ve kültürlerarası iletişim” konulu bildiriydi. Bildiride toplumsal imgelemin oluşumunda en önemli araçlardan birinin sinema olduğu vurgulanırken, göç konulu filmlerde mekânın anahtar sembol olarak Almanya`da yaşayan farklı kuşakların kültürlerarası iletişim konusunda geçirdiği evrime, farklı yönetmenlerin filmlerinden örnekler çerçevesinde  ışık tuttuğu dile getirildi.

“Kültürlerarasılık ve TV: Açılım mı, parçalanma mı?” başlıklı sunumunda Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, 2009’da Kürtçe yayına başlayan ilk kamu televizyon kanalı TRT 6 (Şeş)’e ilişkin araştırmasının ilk bulgularını paylaştı.  Program yapısı ve akış analizleri doğrultusunda, Türkiye’deki mevcut kanalların özelliklerini taşıyan bu kanalın asıl hedef kitlesi olan Kürtler tarafından yeterince izlenmemekle birlikte “simgesel” olarak onlara kazandırdığı “görünürlük”ün bir başlangıç olabileceğini belirtti. 

Uzun yıllar farklı Fransız basın-yayın organlarının Türkiye muhabirliğini yapmış olan, Laurant Mallet, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak dış haber muhabirlerinin kültürlerarasında bir ara yüz rolü oynayıp oynamadıklarına ve kendilerini içinde bulundukları toplumsal ortamın baskısına nasıl adapte ettiklerine değindi.

Yard. Doç. Dr. Nazlı Aytuna ise “Web kullanımında kültürel çeşitlilik” başlıklı araştırmasıyla Türkiye’deki siyasi partilerin web sitelerini ve kültürel işaretlerin taşıyıcısı olarak web’in politik kullanımlarını değerlendirdi.

Kolokyumun ilk gününün sonunda,  Amiens Belediye Başkanı ve Picardie Jules Verne Üniversitesi Eski Rektörü Gilles Demailly de Galatasaray Üniversitesi ve Picardie Jules Verne Üniversitesi arasındaki işbirliğini verdiği bir resepsiyonla kutlayarak katılımcılara teşekkür etti ve sözlerini “Türkiye’nin Avrupa’yla bütünleşmesi” dileğiyle noktaladı.

24 Kasım 2009 Salı

Osmanlı İmparatorluğu’nda Fransız Etkisi ve Türkiye Cumhuriyeti

Fransa’da “Türkiye Mevsimi” kapsamında, Galatasaray Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM) önderliğinde; Provence Üniversitesi ve Ecole Normale Supérieure (ENS) ev sahipliğinde “Osmanlı İmparatorluğu’nda Fransız Etkisi ve Türkiye Cumhuriyeti” konulu bir konferans düzenleniyor.

 GSÜ-HA (İstanbul) Konferans, Türkiye ve Fransa’dan farklı üniversite ve araştırma kuruluşlarından tarihçiler, siyaset bilimciler, sosyologlar ve dilbilimciler gibi farklı disiplinlerden gelen akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirilecek. Aix en Provence ve Paris’de düzenlenecek konferansta Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki felsefe, tarih, dilbilim ve hukuk alanlarındaki Fransız etkileri ile modern Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda önündeki engeller ve fırsatlar tartışılacak.

Yer: Provence Üniversitesi- Aix en Provence Fransa / 1-2 Aralık 2009
Yer: Ecole Normale Supérieure (ENS) Paris / 3 Aralık 2009

Bilgi İçin:
Doç.Dr.Marie Hélène Sauner
Galatasaray Üniversitesi
Tel. 0212 227 44 80 (420)
e-mail: saunermarie@gmail.com

23 Kasım 2009 Pazartesi

Kamu Çalışanları 25 Kasım’da greve gidiyor

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) kamu çalışanlarının haklarının korunması ve demokratik, nitelikli ve kamusal bir eğitim için hükümeti uyarmak amacıyla 25 Kasım Çarşamba günü greve gidiyor.

GSÜ-HA (İstanbul) Kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal ve özlük haklarının toplu sözleşme ile belirlenmesi ve sendikal haklarının kullanılmasına yönelik talepleri dile getirmek için düzenlenen eyleme Galatasaray Üniversitesi’nden (GSÜ) de akademisyenler de katılacak. Üniversitenin Eğitim-Sen sözcüsü Mustafa Ulus, en temel talebin kamu çalışanlarının toplu sözleşme ve grev hakkı olduğunu söylüyor ve özellikle üzerinde durdukları talepleri şöyle sıralıyor:

Sözleşmeli ve geçici çalıştırma yöntemlerinin sona ermesi ve kadrolu ve iş güvenceli çalıştırmanın esas alınması, özellikle araştırma görevlilerinin atanmasında iş güvencesini ortadan kaldıran 50/d uygulamasının kaldırılması ve mevcut 50/d'li araştırma görevlilerinin 33/a'ya geçirilmesi,

Eğitime yeterli bütçenin ve okullara gerekli ödeneğin verilmesi,

YÖK'ün kaldırılması, üniversitelerin özerk, bilimsel ve demokratik yapıya kavuşturulması

Çarşamba günü saat 10.00’da üniversitenin kantininde grevin nedenlerini ve meşruluğunu duyuracak akademisyenler, 11.00’de Beyazıt Meydanı’nda KESK ve Kamu-Sen’in katılacağı eylemde taleplerini dile getirecek.

20 Kasım 2009 Cuma

Fransa’da Türkiye Mevsimi Kapsamında “Çağdaş Türkiye’de Kadın Olmak: Değişimler ve Direnişler” Konferansı

Galatasaray Üniversitesi ve Rennes Siyasal Çalışmalar Enstitüsü, 23 Kasım 2009 Pazartesi günü “Fransa’da Türkiye Mevsimi” kapsamında Rennes Siyasal Çalışmalar Enstitüsü’nün ev sahipliğinde “Çağdaş Türkiye’de Kadın Olmak: Değişimler ve Direnişler” konferansı düzenliyor.

GSÜ_HA( İstanbul) Konferansta, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Yaraman “Türkiye’de Kadın Özgürlüğüne Tarihsel Yaklaşım” konulu bir sunum yapacaktır. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (MEDİAR) Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver ise “Türkiye’de Günlük Yaşam: Olağan Cinsellik Manzaraları ve Kadınların Mücadele Stratejileri” başlıklı bir konuşma yapacaktır. Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nden Öğretim Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Kurucu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Buğra da “İş Yaşamında Kadın Eşitliği ve Farklılığı” konusunu ele alırken, Elele Derneği Başkanı Gaye Petek de sunumunda “Fransa’daki Türk Kökenli Kadınlar: Süregelenler, Değişimler, Gerilemeler ve Dönüşümler” konusunu ele alacaktır.

Konferansın devamında “Travelling İstanbul Festivali” kapsamında Bermin Sönmez, Berke Baş, Haşmet Topaloğlu ve Somnur Vardar’ın hazırladığı Avrupa ve Türkiye’deki farklı festivallerden sekiz ödül almış “Be Ne Güzel Demokrasi” adlı belgesel filmin gösterimi yapılacaktır.

Yer: Rennes Siyasal Çalışmalar Enstitüsü (Fransa)
Tarih: 23 Kasım Pazartesi
Saat: 17.30
Ayrıntılı Bilgi İçin:
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
Tel. 0212 227 44 80
e-posta: htanriover@gsu.edu.tr

“Bir olay Atatürk döneminde geçti diye körü körüne savunulmamalı”


İşletme Kulübü’nün daveti üzerine Galatasaray üniversitesi öğrencileriyle buluşan Gazeteci – Yazar Hıfzı Topuz, Atatürk’ün çok önemli işler yaptığını ancak bir olay Atatürk döneminde gerçekleşti diye onu körü körüne savunmanın yanlış olacağını belirtti.

Haber-Fotoğraf: Pınar Yurtsever

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi İşletme Kulübü tarafından düzenlenen “Cumhuriyet’ten Meşrutiyete Türkiye” başlıklı söyleşiye katılan Gazeteci – Yazar Hıfzı Topuz romanları ve anılarına geniş yer verdiği söyleşide, güncel meselelerle ilgili fikirlerini de paylaştı.

Söyleşide Atatürk’le ilgili anılarını ve araştırmalarını anlatan Topuz, Atatürk’ün kitaplara verdiği önemi vurgulayarak “1949 yılında Ankara’daki Atatürk Kitaplığı’na gitmiştim. Neler okuduğunu merak ettim. Kitapların birçoğunu altını çize çize okumuş. Kitaplığın eski müdürünün anılarında geçiyor, cepheye giderken bile yanında kitap götürüyormuş.” dedi.

Atatürk’ün anti-emperyalist olduğunu ancak anti-kapitalist olmadığını ve özel mülkiyete karşı çıkmadığını belirten Topuz, Kürt açılımıyla ilgili bir soru üzerine de “Çok nazik bir konu. Ancak ben bu konuda pek umutlu değilim; çünkü dışarıdan empoze edilen bir şey. Keşke gerçek bir açılım olsa” yanıtını verdi.

CHP Milletvekili Onur Öymen’in son günlerde çok tartışılan ifadeleri ile ilgili soru üzerine ise kendisinin de ufak bir araştırma yaptığını belirten Hıfzı Topuz, “Onur’u severim, çok kibar bir kişidir. Bence Dersim meselesini bilmeden konuşmuş. Konuyu ben de çok iyi bilmiyorum ancak şunu söyleyebilirim; Atatürk bu ülke için çok yararlı şeyler yapmıştır, ancak bir olay Atatürk döneminde geçti diye onu illa ki savunmak zorunda değiliz.” dedi.

Romanları tarihe ışık tutuyor

Gazeteciliğe 1947 yılında Akşam gazetesinde başlayan ve birçok farklı kademesinde çalışan Topuz, 25 yıl boyunca UNESCO’da çalıştıktan sonra Ercan Arıklı’nın bir dergi çıkaralım diyerek kendisini çağırmasıyla Türkiye’ye gelerek yazarlığa başlama hikayesini şöyle anlattı:

“Önceleri hep iletişim üzerine kitaplar yazıyordum. Arkadaşlarım ‘bir roman yazsana’ dediler. Ben önceleri cesaret edemedim, hepsi önemli romancılardan oluşan arkadaşlarım vardı, onların arasında yazmayı garipsedim. Meyyale isimli ilk romanım tuttu ve gerisi geldi. Ben pembe dizi gibi romanlar yazmadım, tarihi konularda ilgilendim. Bunu yaparken de ağır, ağdalı bir dille ve birçok Arapça Farsça kelimeden oluşan kaynakları bugünün diline çeviriyorum.”

19 Kasım 2009 Perşembe

“Türkiye'nin hükümet yapısı sağlam değil, ikilik bu yapıyı bozar”

Galatasaray Üniveristesi'nde düzenlenen Hukuk Konferansların'nın üçüncüsünde konuşan Yrd. Doç. Dr. Şule Özsoy, cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan referandumun, parlementer sistem üzerindeki olası etkilerini tartıştı. Özsoy, Türkiye'nin parlamenter sistemden yarı başkanlık sistemine doğru kaydığını belirtti.

Haber-Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA  (İstanbul) Galatasaray Hukuk Fakültesi'nin İstanbul Barosu ile birlikte düzenlediği Hukuk Konferansları'nın üçüncüsü 18 Kasım'da (dün) Galatasaray Üniversitesi Coşkun Kırca Salonu'nda gerçekleştirildi. “2007 Anayasa Değişikliğinin Türk Hükümet Sistemi Üzerindeki Olası Etkileri” başlıklı sunumu GSÜ Hukuk Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Şule Özsoy gerçekleştirdi.

Konuşmasına evrensel hukuk çerçevesinde yarı başkanlık sistemini ve parlamenter sistemi tanımlayarak başlayan Özsoy, halk tarafından seçilmesinin cumhurbaşkanının mevcut geniş yetkilerine demokratik meşruiyet kazandıracağına dikkat çekti:

“Zaten mevcut yetkileri bu kadar geniş bir cumhurbaşkanına bir de demokratik meşruiyet kazandırırsanız siyasi bir aktör haline dönebilir. Cumhurbaşkanını halkın seçtiği başka parlamenter sisteme sahip ülkeler de var ancak bu ülkelerde cumhurbaşkanının genellikle sembolik yetkileri var. Bizim cumhurbaşkanımız sembolik değil.”

Özsoy, Türkiye’de sistemin değişiminin ilk seçimden sonra görülebileceğine dikkat çekerek partilerin cumhurbaşkanlığı seçiminde kampanya yürütmemeleri ve siyasi liderleri aday göstermemeleri gerektiğini savundu. Özsoy, sağ hükümetlerin 40 yıldır yarı başkanlık ya da başkanlık sistemine geçilmesi taleplerini de hatırlatarak seçimin siyasi partiler arası çekişmeyle geçeceğine inandığını belirtti.

Yarı başkanlık sisteminin rejim ya da hükümet bunalımı yaratma riski taşıdığını ifade eden Şule Özsoy “Türkiye'nin hükümet yapısı sağlam değil. İkiliklik bu yapıyı bozar. Anayasa bu bunalıma çözüm bulamaz. Çünkü anayasa bunu düşünerek hazırlanmış bir anayasa değil. Biz yarı başkanlık sistemine donanımlı değiliz, deneyimli değiliz” dedi

Özsoy çözüm için ise cumhurbaşkanı yetkilerinin kısıtlanması, seçim süresince siyasi parti etkilerinin azaltılması gerektiğini belirterek parlamentoya cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi talebinde bulunma yetkisi verilebileceğini önerdi.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Temps d’Images – Namus Oyunları Festivali başlıyor

Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu “Medya ve Nefret Suçları” başlıklı sunumuyla Temps d’Images – Namus Oyunları Festivali’nde yer alıyor.

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, Garaj İstanbul tarafından düzenlenen Temps d’Images – Namus Oyunları Festivali kapsamında 19 Kasım Perşembe günü “Medya ve Nefret Suçları” başlıklı bir sunum yapacak. İnceoğlu medyanın Güneydoğu’da işlenen suçları töre, Batıda ise namus cinayeti olarak aktardığını ve komik bir ayrımcılık ortaya çıkardığını belirterek sunumunda bu konunun ‘kadın katli’ veya ‘namus bahanesiyle işlenen suçlar’ kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizecek.

Festival kapsamında Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinden Pınar Yurtsever’in de içinde bulunduğu Tiyatro Artı grubu da 23 Kasım Pazartesi günü Metis – The Resurrection başlıklı bir performans gösterisi sergileyecek.

Avrupa Birliği Kültür Fonu destekli Temp d’Images projesi kapsamındaki Namus Oyunları Festivali 18 – 27 Kasım tarihleri arasında Garaj İstanbul’da gerçekleşecek. Festival programı ve biletler için ayrıntılı bilgiye http://www.garajistanbul.org/ adresinden ulaşılabilir.


13 Kasım 2009 Cuma

Fransa’da Türkiye Mevsimi Kapsamında “Kültürlerarası İletişim” Kolokyumu

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (MEDİAR) ve Picardie Jules Verne Üniversitesi İletişim Bölümü, 16-17 Kasım 2009 tarihlerinde “Fransa’da Türkiye Mevsimi” kapsamında Amiens’de “Kültürlerarası İletişim” kolokyumu düzenliyor.

GSÜ-HA (İstanbul) Kolokyumda toplumsal iletişim, medya, oryantalizm, eğitim ve sinematografik sanat gibi alanlar üzerinde geliştirilen sorunsallar ele alınacak. Etkinlik; iletişim bilimi, sosyoloji, sosyal psikoloji, tarih, siyaset bilimi gibi çeşitli disiplinler üzerinden insanlık tarihiyle iç içe geçmiş ve küreselleşmeyle birlikte hız kazanmış bu süreci her yönüyle tartışmaya açmayı amaçlıyor.

Amiens Belediyesi tarafından da desteklenen kolokyumun sonunda yerel basının da katılımıyla Türkiye’yi yakından ilgilendiren insan hakları, laiklik ve Avrupa entegrasyonu gibi güncel konuların da tartışılması öngörülüyor.

Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında yine kolokyum ile aynı dönemde Türkan Şoray’ın filmlerinin de gösterileceği 29. Amiens Uluslararası Film Festivali gerçekleştirilecektir.
Ayrıntılı bilgi için:

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yrd.Doç.Dr. Nazlı Aytuna
Tel: 0212 227 44 80 (625)
e-posta: nazliaytuna@gmail.com

12 Kasım 2009 Perşembe

“Türkiye Devleti’nde Devamlılık Esastır”

Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Osmanlı Saltanatının Bitimi” başlıklı konferansında, hakimiyetin Cumhuriyet’ten bir yıl önce meclise devredildiğini söyledi.

Haber: Ceyda Ulukaya
Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Prof. Dr. İlber Ortaylı, Galatasaray Üniversitesi ve İstanbul Barosu ortaklığında düzenlenen Hukuk Konferansları’nın ikincisinde dün (11 Kasım) “Osmanlı Saltanatının Bitimi” konulu bir konferans verdi.   Saltanatın kaldırılışından Sultan Vahideddin’in kaçışına 1-17 Kasım 1922 arasındaki on yedi günlük dönemi konu alan konuşmasında Ortaylı, Millet Meclisi’nin Cumhuriyet’ten bir yıl önce hakimiyeti meclise devrettiğini söyledi:
“1 Kasım 1922’de Millet Meclisi 503 no’lu kararıyla asıl olan meclis üstünlüğüdür demiştir. Bütün iktidar Sovyetler’e der gibi, hakimiyet meclise demiştir. Ayrıca hilafetin de meclis bünyesinde mevcut olduğunu söylemiş ve hilafeti azlederken de bunu kendine dayanak yapmıştır.”

Ortaylı, saltanatı bu şekilde cumhuriyete dönüştüren Türkiye devleti için devamlılığın esas olduğunu vurguladı:
“Yeni devlet, yeni millet kavramlarının TBMM’de hukuki karşılığı yok. Türkiye devletinde devamlılık esastır. TBMM hakimiyeti halk adına kullanmış, hukuka en uygun yollarla direniş göstererek saltanatın cumhuriyete doğru dönüşümünde rol oynamıştır, arada konvansiyonel uygulamaları da olmuştur fakat Türk İnkılabı olabilecek en az kanlı biçimde gerçekleşmiştir.”

İnsanlar Kanuni’yi, Fatih’i sever ama monarşi özleminden bahsedilemez”

Sultan Vahideddin’in “iç çatışmayı önlemek için” değil, can güvenliği olmadığı için kaçtığını belirten Ortaylı, “Vahideddin’in İngiltere’ye sığınmak istediğini çünkü can güvenliği olmadığını düşündüğünü 11 Kasım tarihli mektubundan öğreniyoruz. İngilizlere sığınmasının nedeni, kimilerinin iddia ettiği gibi ‘İngiliz hayranlığı’ değil elbette. Boğazlar’ın kesin İngiliz kontrolünde olması ve Vahideddin’in kaçmak için Boğazlar’dan geçecek olmasıdır” dedi.

Bu 17 gün içinde saltanat yanlısı bir direnişin söz konusu olmadığını söyleyen İlber Ortaylı, bugün “monarşi özleminin” düşünülemeyeceğini sözlerine ekledi. Osmanlı’daki monarşinin Fransa ve Rusya’daki örnekleriyle kıyaslanamayacağını vurgulayan Ortaylı, insanların Kanuni’yi, Fatih’i sevebileceğini ancak bu tip bir zümre hakimiyetine karşı korkunç bir tepkinin olduğunu, kimsenin monarşi rejimini özlediğini zannetmediğini sözlerine ekledi.

“Avrupa’nın göçmen politikaları dil öğrenimi üzerine yoğunlaşıyor”

Göç, göçmeler ve bütünleştirme politikaları üzerine eserleriyle tanınan Brüksel Libre Üniversitesi’nden Profesör Andrea Rea, “Avrupa Bütünleşme Politikaları” başlıklı konferansta, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin göçmen politikalarını karşılaştırmalı olarak ele aldı.

Haber: Pınar Yurtsever
Fotoğraflar: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen konferansta Andrea Rea, “Avrupa’nın yeni bütünleştirme programları yeni göçleri engelliyor mu?” sorusu üzerinden, 2000’li yılların başlangıcından itibaren Avrupa ülkelerinin göçmenler üzerine geliştirdiği bütünleştirme politikalarını inceledi.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin son yıllarda ivme kazandırdığı göçmen politikalarının dil öğrenimi, toplumla tanışıklık konuları üzerine yoğunlaştığını vurgulayan Rea, “Göçmenlerin toplumla bütünleşmeleri dinamik bir süreç. Bu süreç göçmenin kendisini toplumla bütünleştirmesi ve toplumun onu kabullenmesi olarak iki aşamada gerçekleşiyor. Avrupa Birliği, ülkelere giriş ve orada kalma konularındaki göçmen politikalarını göreceli bir yaklaşımla kabul ediyor.” dedi.

Andrea Rea, konferansın ikinci bölümünde Avrupa Birliği ülkelerinin göçmen politikalarını karşılaştırdı. Bu karşılaştırmadaki en çarpıcı örneklerden biri 2006 yılında çıkardığı yasayla göçmenleri sınava alan, oturma izni için bu sınavdaki başarıyı göz önünde bulunduran ve göçmenleri gelmeden önce kendi ülkelerinde telefonla sözlü mülakata alan Hollanda’ydı. Rea, İngiltere ve Fransa’nın göçmen politikalarına bakıldığında “süre” olgusunun baskın geldiğini belirtirken; Danimarka ve Hollanda’nın göçmenleri ülkelerine gelmeden ön elemeye tabi tuttuğunu ifade etti.

Profesör Rea, bir arada yaşama politikalarının çeşitliliklerin kabul edilmesi ve göçmenler arasında sınıflandırma yapılması açısından tezatlık oluşturduğunu da ifade etti. Rea, bazı ülkelerin gelmeden önce dil öğrenimini koşul olarak sunmasının ve tüm Avrupa ülkelerinin bütünleştirme politikalarında dil konusunun ağırlık kazanmasının göçleri engellemek için yapıldığı algısı uyandırdığının altını çizdi.

10 Kasım 2009 Salı

Akın: “Günümüzde Atatürk’e vurmadan demokrat olunmuyor”

Atatürk’ün 71. ölüm yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma töreninde konuşan Doç. Dr. Rıdvan Akın “Atatürk devrimlerine üst-yapı devrimi diye dudak bükülüyor ama Atatürk devrimleri 60’lardaki Mao’nun Kültür Devrimi’nden daha radikaldir” dedi.
 
Haber-Fotoğraflar: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi, 71. ölüm yıl dönümünde Mustafa Kemal Atatürk’ü andı. Anma töreninde öğrenciler ve akademik kadro Aydın Doğan Oditoryumu’nda hazır bulundu. Törenin ardından Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Rıdvan Akın “Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Devrimi Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı bir konuşma yaptı.

Atatürk ilkelerinden laikliğin altını çizen Akın, laikliği demokrasinin ve modernliğin temeli olarak tanımladı. Akın konuşmasında sık sık Atatürk hakkındaki olumsuz görüşleri eleştirdi: “Atatürk bir ideolog değildir. Yeni bir ideoloji yaratmamıştır. Bugün Kemalizm’e kötü bir anlam atfediliyor. Cuntacılık, militarizm gibi gösteriliyor. Halbuki biz öğretmenlerimizden böyle öğrenmedik.”

Atatürk’ün feodal ve gerici güçlere karşı, hanedan yanlılarına karşı diktatör olduğuna ama hep halkın yanında durduğuna dikkat çeken Akın “Günümüzde Atatürk’e vurmadan demokrat olunmuyor. Bunların arkasında gizli servisler, rahat bir hayat sürme peşindeki şeyhler ve tarikatlar olduğuna inanıyorum. Bu yanlış algıda elbette 12 Eylül Darbecileri’nin de rolü büyük. Kuran üzerinden siyaset yaparken, tarikatları korurken diğer yandan Atatürk’ün adını da ağızlarından düşürmediler” dedi.

6 Kasım 2009 Cuma

“İki farklı Türkiye’yi yazdım"

Sunucu ve gazeteci Ece Vahapoğlu, türbanlı ve başı açık iki genç kızı anlattığı “Öteki” adlı kitabını konuşmak için Galatasaray Üniversitesi’ndeydi.

Haber – Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Öteki isimli ilk romanı Ekim ayında piyasa çıkan Ece Vahapoğlu Galatasaray Üniversitesi İşletme Kulübü’nün düzenlediği söyleşide öğrencilerle bir araya geldi. “Öteki” gazetecilik ve sunuculuk yapan Ece Vahapoğlu'nun dördüncü kitabı.

Vahapoğlu, Öteki’nin medyada anlatıldığı gibi iki kızın lezbiyen ilişkilerini konu almadığını, kitabın ana hattını daha çok türbanlı ve başı açık iki kızın birbirlerine yakınlaşması ve ötekine olan önyargılarının kırılması olduğunu anlatarak, karar verme sürecini şöyle özetledi:

“Hırvatistan Türkiye maçını izliyordum. Türkiye gol atınca Hasan Doğan’ın eşi protokolde seviniyor, yerinde zıplıyordu. O an keşke orada başı açık bir kadın olsaydı diye düşündüm. Spiker ise bir kadının gole böyle sevinmesinin ne kadar güzel olduğunu anlatıyordu. Aynı anda aynı duruma çok farklı iki tepki. Acaba ben çok mu önyargılı bakıyorum diye düşündüm. O anda bir fikir geldi aklıma. Türkiye'de iki tane kadın var. Biri türbanlı diğeri başı açık. Bu ikisinin hikayesini anlatmalıyım dedim kendi kendime ve karakterleri, kurguyu düşünmeye başladım. Sonra tabi maçı falan izleyemedim.”

“Türbanlı karakteri yazarken zorlandım”

Vahapoğlu kitabı yazarken başı açık kendisine benzeyen karakteri yazarken büyük bir keyifle ve kolayca yazdığını ancak türbanlı karakter konusunda çalışması gerektiğini anlattı:

“Başı açık karakteri kolayca yazdım. Türbanlı karakteri bir türlü yazamıyorum. Türbanlı tanıdığım bir kişi bile yok. Bir sürü kitap okudum. Bir davete geç kalmıştım, türbanlı bir kızın yanı boştu sadece. ‘Seni Allah gönderdi bana’ dedim. Sonra anlattım türbanlı bir kızı yazıyorum diye. Herşeyi ona sordum. Nasıl namaz kılıyorsun nasıl ağda yapıyorsun manikür yaptırıyor musun? Kız İstanbul'da yaşamıyordu. Haftasonları İstanbul’a geliyor bana herşeyi anlatıyordu.”

İran'a ve daha sonra çıktığı yurtdışı seyahatlerinde kapandığını belirten Vahapoğlu Türkiye’de başörtüsü taktığında ise başta çok utandığını ifade etti.

“İstinye Park'a gittim kapanarak. İlk yarım saat kafamı kaldıramadım. Yanaklarım yandı. Sonra beş buçukta namaza kalktım. Ama hepsini büyük bir keyifle yaptım."

Söyleşide türbana bakışının değiştiğini belirten Vahapoğlu:
“Artık daha ılımlı bakıyorum. Eskiden türbanlı kız görmek hoşuma gitmiyordu. Hatta yazı yazmıştım. ‘Üniversiteye türbanla girilmemeli’ diye, nasıl ilkokulda hepimiz önlük giydiysek üniversiteye de başı açık girmek gerekir. Ama öte taraftan kapananın da inancı, ne yapsın? Bilemiyorum. Sonuçta bir çözüm sun deseniz sunamam. Mesela bugün bir ‘punk’ görünce de bir garip oluyorum. Bu insani bir şey. Saçlarımı sarıya boyamadan önce sarı saçlılara karşı önyargım vardı mesela. Farklı olanı bize benzemeyeni garipsiyoruz.”

Yüzyılımızın Krizleri ve Riskleri

Editörlüğünü Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd.Doç.Dr. İnci Çınarlı’nın yaptığı “Belirsizlik Toplumu’nun Krizi” adlı kitapta domuz gribi, terör, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), ekonomik kriz, küresel ısınma ve kazalar gibi riskler ve krizlerin olumsuz etkilerinin, ulusal sınırları aştığı ve risklerin hesap edilebilirliğinin, kamu güvenliğinin sürekli sorgulanır olduğu yüzyılımızda ‘belirsizliğin hâkimiyeti’ni tartışıyor.

GSÜ-HA (İstanbul) “Belirsizlik Toplumu’nun Krizi”nde uluslararası ilişkiler, sağlık, tıp, iletişim, ekonomi, işletme, antropoloji, sosyoloji, ekoloji gibi çeşitli disiplinler tarafından ele alınan ‘risk’ ve ‘kriz’ konularının modernite ile birlikte gündelik yaşantımızı kuşattığı günümüzde; belirsizlik, kaos, tehlike, tehdit gibi kavramların nasıl bir dönüşüm içine girdiği ele alınıyor.

Instituto de Empresa Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr.İbrahim al-Marashi ve GSÜ İletişim Fakültesi öğretim elemanları Yrd.Doç.Dr. İnci Çınarlı, Yrd.Doç.Dr. Banu Baskan Karsak, Ar.Gör. Mutlucan Şahan, Ar.Gör.Gaye Aslı Sancar ile GSÜ Stratejik İletişim Yönetimi Yüksek Lisans tez öğrencileri Nurgül Eryeşil, Eda Turancı ve Sezen Burcu Er tarafından kaleme alınan on makalenin yer aldığı iki bölümden oluşan kitap; müphem olanı belirgin hale getirmenin gittikçe zorlaştığı 21.yüzyılda ona ışık tutmaya çalışmak, ardındaki mekanizmaları çözmeye çalışmak ve risk ve krizlerin düzenlenebilirliğini sorgulamak için bir adım atıyor.

Bilgi için: Yrd.Doç.Dr.İnci ÇINARLI / Ar. Gör. G. Aslı Sancar

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
e posta: icinarli@gsu.edu.tr / asancar@gsu.edu.tr
Tel: 0212 227 44 80 (dah.268)

5 Kasım 2009 Perşembe

“Türkiye’de demokrasinin ilkelerini özümseme sorunu var”

Türkiye’de Demokrasi’nin Güncel Sorunları başlıklı bir konferans veren GSÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, geçtiğimiz gün Sağlık Bakanı ve Başbakan arasında domuz gribi aşısıyla ilgili yaşanan tartışmaya vurgu yaparak “Sağlık Bakanı yaşanan olayla ilgili hiçbir şey söyleyemedi. Çünkü parti içinde bir demokrasi yok ve Bakan, milletvekilliğini parti liderine borçlu, adeta bir yarenlik ilişkisi sürüyor.” dedi.

Haber: Pınar Yurtsever
Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi Hukuk Konferansları kapsamında GSÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu Türkiye’de Demokrasi’nin Güncel Sorunları başlıklı bir konferans verdi. Demokrasinin günümüzde evrensel ilkeler üzerine oturan siyasal ve sosyal bir sistem olduğunu belirten Yüzbaşıoğlu, “Türkiye gibi ülkelerin, demokrasinin ilkelerini özümseme sorunu var. Bu ilkeler toplumsal mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlardır.” dedi.

Demokrasinin sınırlarının sosyal bir sözleşme niteliğindeki Anayasalar tarafından belirlendiğini ifade eden Yüzbaşıoğlu, Anayasal sistemdeki demokrasinin temel niteliklerini özgürlükçülük, eşitlik, çoğulculuk, çoğunluğun azınlığa ve muhalefete saygı göstermesi, temsilde adalet ve anayasaya uygunluk olarak sıraladı.

“Türkiye’de basın hürriyeti konusunda ciddi eksiklikler yaşanmaktadır.”

Necmi Yüzbaşıoğlu, 12 Eylül koşullarında hazırlanan 82 Anayasası’nın ilk haliyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkeme içtihatlarına göre çok sorunlu ve otoriter kaldığını vurguladı ve “2001 yılında Anayasa’nın 34 maddesinde yapılan değişiklikler sayesinde Anayasamız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin çok gerisinde değildir. Ancak özgürlükler açısından tek sıkıntı basın konusunda yaşanmaktadır. Türkiye’de basın hürriyetinden bahsetmek çok güç. Bunlar günümüz demokrasisinde kabul edilemez şeylerdir.” dedi.

Batı toplumlarının aksine Türkiye’de demokratik toplumsal örgütlenme biçiminin olmadığını belirten Yüzbaşıoğlu, “Siyasi partiler dini ve etnik gruplar üzerinden siyaset yaparak oy kapma peşindeler. Bugün AKP, aldığı oylara bakıldığında sosyal demokrat bir parti olarak tanımlanabilir. Oysa eylemleri ve söylemleriyle muhafazakar bir partidir. Yani ortada bir kimliksizlik sorunu var. Bu yüzden her seçimde seçmen oyları oradan oraya savruluyor. 2001 seçimlerinde ibret alınacak örnekler yaşandı. On aylık bir parti %30’larda oy alarak iktidar partisi olurken bir önceki seçimde %22 oy alan parti, %1’lik oyla barajı geçemedi.” dedi.

Mevcut seçim yasasıyla temsilde adalet ilkesinin sağlanamadığını ve bunun demokrasi açısından büyük bir eksiklik olduğunu ifade eden Necmi Yüzbaşıoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaşanan krizin ve 27 Nisan Muhtırası diye bilinen Genelkurmay açıklamasının nedenlerinin bu eksiklikten kaynaklandığını belirtti.

Siyasetteki ve siyasi üsluptaki kirlenmeden bahseden Yüzbaşıoğlu, “Tüm gün televizyonlarda bu yakışıksız üslupla yapılan konuşmaları izleyen bir toplumdan ne bekleyebilirsin?” diyerek sözlerine son verdi.

4 Kasım 2009 Çarşamba

“AKP’nin demokratik reformları her daim lafta kaldı”

Libération gazetesinden Marc Semo, geçen yıl çıkan “Boğaz’ın Devrimi” isimli kitabının söyleşisinde, AKP’nin demokratikleşmenin temelini yapılandırmaktan çok kırdığını, buna rağmen karşısında somut bir politik muhalefet bulunmamasını ikinci bir şansa çevirebileceğini söyledi.

Haber: Ceyda Ulukaya
Fotoğraf: Mizrabi Cihangir Balkır

GSÜ-HA (İstanbul) Libération gazetesi yardımcı yazı işleri müdürü ve dış haberler sorumlusu Marc Semo, Fransız Kültür Merkezi’nin davetlisi olarak, dün (3 Kasım) Galatasaray Üniversitesi’nde Boğaz’ın Devrimi (La Révolution du Bosphore) isimli kitabıyla ilgili söyleşiye katıldı.

Semo’nun, 2002 yılından bu yana Türkiye’nin yaşadığı dönüşümü konu eden yazı ve röportajlarının bir araya getirilmesiyle oluşan kitabının “AB’ye giden uzun yolda demokratikleşme gerçekten bir sosyal değişme mi, illüzyon mu anlamak için zengin bir analiz” sunduğunu söyleyen Prof.Dr. Ahmet İnsel, kitabın isminin 2004’te Daniel-Cohn Bendit’in İstanbul’da Yeşiller Partisi toplantıları sırasında “Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra bu da Boğaz’ın devrimi” benzetmesinden esinlendiğini söyledi.

“İçerdeki ve dışarıdaki söylemler birbirine uymuyor

AKP iktidarının politik İslam ve demokrasi söylemlerinin Avrupa tarafından kimliğine ve sınırlarına bir meydan okuma olarak algılandığını söyleyen Semo, AKP’nin demokratik reform girişimleri ve söylemleri arasındaki çelişkilere dikkat çekti: “AKP’nin içerdeki ve dışarıdaki söylemleri birbirine uymuyor. 2004 itibariyle başlayan müzakere sürecinde, insan haklarından bahsederken, kamusal alanda başörtü meselesine hakiki bir çözüm üretmedi. Demokratikleşme süreci her daim lafta kaldı.”

Semo, AKP’nin özellikle politik-ekonomik anlamda zor bir dönemden geçerken reformları gündeme getirdiğini söylerken, dönemsel çıkarlara göre reformların içeriğinin de değiştiğini vurguladı: “Irak’taki savaş sırasında, üç milletvekilinin oyu olmasaydı, AKP’nin militarist atmosferden nasıl çıkılacağını tartışmaya pek niyeti yoktu. Bu anlamda demokratikleşmenin temelini yapılandırmaktan çok kırdığını görüyoruz.”

Semo, tüm olumsuzluklarına rağmen AKP’nin şansını koruduğunu sözlerine ekledi: “AKP’nin karşısında ciddi, somut bir politik karşıtlık, demokratik, modern bir muhalif güç yok. Bu da onun için ikinci bir şansa dönüşebilir.”

Demokratikleşmenin “modernleşme misyonerleri olan Kemalistler tarafından değil de, öyle ya da böyle ülkedeki muhafazakar güçler tarafından yürütülmesini ilginç bulduğunu söyleyen İnsel de, AKP’nin mevcut demokratik reformların ötesine geçecek gücü ve cesareti olup olmadığı sorusuyla söyleşiyi sonlandırdı.

3 Kasım 2009 Salı

Hukuk Konferansları başlıyor

GSÜ ve İstanbul Barosu’nun ortaklaşa düzenlediği konferanslar her çarşamba Coşkun Kırca Salonu’nda gerçekleşecek.

GSÜ-HA (İstanbul) Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) ve İstanbul Barosu ortaklığında düzenlenen 2009-2010 dönemi Hukuk Konferansları, 4 Kasım Çarşamba günü Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun vereceği “Türkiye’de Demokrasinin Güncel Sorunları” konulu konferansla başlıyor.

Mayıs ayına kadar devam edecek konferanslar, her Çarşamba GSÜ Coşkun Kırca Salonu’nda gerçekleşecek. Konferanslar saat 16.00’da başlıyor, katılım ücretsiz ve herkese açık.

Program:

4 Kasım
Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu
Türkiye’de Demokrasinin Güncel Sorunları

11 Kasım
Prof. Dr. İlber Ortaylı
Osmanlı Saltanatının Bitimi

18 Kasım
Yrd. Doç. Dr. Şule Özsoy
2007 Anayasa Değişikliklerinin Türkiye’nin Hükümet Sistemi Üzerindeki Olası Etkileri

25 Kasım
Prof. Dr. Yalçın Çakalır
Türk Ticaret Kanunu’na Göre Navlun Sözleşmesi-Taşıma Sözleşmesi Ayrımı

9 Aralık
Prof. Dr. Celal Erkut
İdari Yargılamanın Güncel Sorunları

16 Aralık
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Erdem
Aile İçi Şiddetle Mücadele

23 Aralık
Yrd. Doç. Dr. Ali Dural
Limited Şirketlere İlişkin Sıkça Karşılaşılan Sorunlar

3 Mart
Prof. Dr. Ziya Akıncı
Milletlerarası İnşaat Uyuşmazlıkları

10 Mart
Doç. Dr. Ahmet Ulvi Türkbağ
Genel Ahlaka Karşı Suçlardan Dizi Şifrelemeye Ahlakın Hukuk Yoluyla Dayatımı

17 Mart
Prof. Dr. Ercüment Erdem
Rekabet Hukukunda Güncel Gelişmeler


24 Mart
Prof. Dr. Samim Ünan
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sigorta Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi

31 Mart
Doç. Dr. Ümit Kocasakal
Ceza Soruşturmasında ve Kovuşturmasında Uygulanacak İlkeler

7 Nisan
Doç. Dr. İlhan Yılmaz
Enerji Şartı Anlaşması ve Türkiye’nin Taraf Olduğu Davalar

14 Nisan
Doç. Dr. Hatice Özdemir Kocasakal
CAS (Spor Tahkim Mahkemesi) Nezdinde Yürütülen Tahkim Yargılaması

21 Nisan
Doç. Dr. Murat Engin
Avrupa Birliği Sosyal Hukuku ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Uyum Programı

28 Nisan
Prof. Dr. Hakan Üzeltürk
Vergilerde Yaşanan Problemler

5 Mayıs
Doç. Dr. Melike Batur Yamaner-Doç. Dr. A. Emre Öktem
Uluslararası İnsancıl Hukuk Sözleşmelerinin İç Hukukta Uygulanması